22.01.2004
Kapıyı kapattım...
Bazen arkasına bakmaktan korkar insan. Arkamdaki canavarın yüzüne kapattım kapıyı. Günlerdir çalmayan cep telefonuma göz ucuyla baktım, ses çıkaramayacak kadar yorgun göründü gözüme... Beklemek böyle bir şey işte. Cehennemin dünya üzerindeki yansıması, günden güne bitiriyor insanı. Ayakta duracak gücüm kalmamıştı artık. Oturdum...
Kaç gün geçtiğini hesaplamaya çalışıyordum. Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyordu benden anılar. Bir hafta, iki hafta, bir ay... Oturmak beni daha çok yoruyordu sanki. Kalktım... Biraz yürümek iyi gelirdi belki...
Hava serinlemiş biraz. Sen yanımdayken hiç üşümezdim. En son ne zaman birlikte yürümüştük acaba? Bir ay, iki ay, üç ay... Sen de çok üşürdün ama. Hiç sevmezdin böyle havalarda yürümeyi... Oysa ben bayılırdım yağmur altında yürümeye... Usulca sokulurdun bana... Seni çok özledim. Dönsem iyi olacak...
Üzerimden akan ılık su, seni de alıp götürürdü belki. Ayakta duracak halim yok ama. Oturdum yine. Telefonum çalıyor gibi geldi. Gidip bir baksam iyi olur sanırım...
Hala o yorgun ifade vardı telefonumda. Hayal kırıklığı ne kötü şey... Þimdi sen neler yapıyorsun acaba? Saçlarını kıvırcık mı yaptın yoksa düz mü? Düz yapmışsındır mutlaka. Ama kıvırcık halini daha çok severdim ben. Hem herkesin saçı düz değil mi? Biraz yemek yesem iyi olacak...
Evde yiyecek bir şey kalmamış. Ýki zeytin attım ağzıma. Canım da pek bir şey çekmiyor zaten. Seninle en son ne zaman yemek yemiştik hatırlayamıyorum. 3 ay, 6 ay, 1 yıl...
Telefonum ne zaman çalacak?...
27.01.2004
Kaçmak istiyorum bu şehirden... Anılarımın kokusu sinmiş dört yanına... Her nefes alışta içime çekiyorum ömrümün dinmez kederini... Bu şehir kederden başka bir şey vermiyor sanki, her yanı sarı, her yanı kasvet, her yanı anılar, beni bitiren anılar... Yürüyorum yine, başıboş sokaklarda, bilinmezliğe... Ýnsanlar üstüme üstüme geliyor sanki. Kaçıyorum... Yalnız kalmak istiyorum, ağlamak istiyorum... Üşüyorum... Yağmur yağıyor yine, kimsesiz yüreğime. Ey yüreğim şehir, senden değil kendimden kaçıyorum aslında. Seni anılarımla baş başa bırakıyorum. Bir gün bahar gelirse sokaklarına, yeşil düşerse yapraklarına, çağır beni, koşa koşa gelirim kollarına. Ama şimdi çek şu ellerini üzerimden, yağmurlarla temizlen, at şu kokuyu üzerinden. Yürüyorum, yürüyorum... Artık seni tanıyamıyorum şehir! Ver artık beni bana. Al bu sokaklar senin olsun, bu merdivenler, şu çimenler, şu köşedeki bank, bu ağaç, o apartman... Düşünmekten yoruldum artık. Al hepsi senin olsun. Ya sen ver beni bana, ya da ben gidiyorum beni bulmaya... Çok uzaklara...
Karalar bağlamışsın,
Ayrılık rüzgarlarının,
Donukluğu var yüzünde
Sakın üzülme...(1997)
01.02.2004
Durdurmak isterdim seninleyken zamanı, geçmesin isterdim saniyeler... Esmesin rüzgar, dokunmasın saçlarına... Açmasın çiçekler, hiçbir şey güzel olmasın senin kadar... Ağzından çıkan her kelimeyi bir ipe dizip boynuma asardım, boncuk boncuk... Sıcaklığını giyerdim her sabah üzerime, kokunu örtünürdüm her gece. Gelip görsen, sen kokuyorum hala... Hala acemiyim bu hayatta... Hala beceremiyorum yaşamayı, sensizliği... Hala... Hala...
Güneşin sevdiği,
Denizin bilmediği yerin,
Ayışığı saçlı kızı...
Aydan indi bu dinmek bilmez sızı.
Yarınım, umudum, kalbimin hırsızı,
Ve gittin ayparçası...
Bulutlara selam söyle,
Ağlamasınlar artık...
Ay battı,
Güneş doğsun artık...
Ýçimdeki seni öldürebilmek için vazgeçmek istedim canımdan. Yapamadım ama. Ölmek yürek ister çünkü... Ne ölebilecek cesaretim, ne de sensiz yaşayabilecek gücüm var... Gittiğin gün evren bana top yekun karşıydı sanki. Bu dünyada iyi başlayıp kötü bitmeyen ne var ki? Birer birer terk etti dost bildiklerim... Yalnızlık senden miras bana... Sensizlik ölümden öte bir düş gibi... Her yer karanlık, perdenin arkasındaki karaltıdan korkuyorum. Kaybolmuşum, etrafımı yitik, hiç yaşanmamış duygular sarmış. Korumuyor beni artık kafama çektiğim battaniyem... Silmiyor hayalini göz kapaklarım... Neredesin?
Beni anlayacağın dili öğrenmek için çırpınıp durdum ölesiye... Oysa sen hiçbir dilde beni dinlemedin, kulaklarını tıkadın sözlerime... Kalbimden başka verebilecek bir şeyim yoktu sana, hiç olmadı da... Verdim ama kalbim sende kaldı şimdi, ben de yalnızlığımda... Ver artık beni bana ne olur... Ver artık beni bana...
Okuduğum romanların kahramanlarına özenirdim bir zamanlar. Bilemezdim her hayatın bir roman olduğunu... Her gelişin aslında kahreden bir gidiş, her gülüşün de bilinmezliğe kapanmış kilitli bir kapı olduğunu öğrendim. Yıllar geçti, kahramanı oldum pek çok romanın; ama o kilidi açmayı beceremedim...
Kokun böyle içine işlemişse yastığımın,
Al yastığım senin,
Beyaz çarşafım örtün olsun...
09.02.2004
Yıllar oldu. Belki bir ömür geçti üzerinden... Tozlu raflarda kaldı anılar...
Liseli gençler gördüm bir akşam okul çıkışında... Birini bekliyorlardı, gözlerindeki ışıktan anladım...
Birazdan o ışık beliriverdi siyah demirli kapının ardından. Gözlerini hiç ayırmadan baktılar önlerinden salınarak geçen güzele. Sadece baktılar, baktılar... Ve gittiler... Onu bir an olsun görebilmek için oradaydılar, yaşadığını görmek için... Onun bir yerlerde nefes aldığını bilmek kadar mutluluk verebilecek ne olabilirdi ki?..
Gittiler ve ben başımı bir suçlu gibi öne eğdim. O günler geldi aklıma. Saçının bir telini bana getirsin diye rüzgara yalvardığım günler... Hiç olmazsa kokusunu getir derdim, yaşadığını bileyim ne olur...
Öyle umutsuzca severdim ki seni...
Herkes dersi dinlerken ben seni izlerdim gizlice. Arkandaki sırada otururdum, marul saçlarına biraz daha yakın olabilmek için... Adın o deli günlerden kolumda hatıra... Dedim ya tozlu raflarda kaldı anılar... Ama böyle arada bir alırım anılarımın tozlarını...
11.02.2004
Anlatmak istiyorum... Haykırmak istiyorum, sesimi duyurmak istiyorum bu derin kuyudan. Konuşamıyorum. Düşünüyorum... Yalnızca düşünüyorum... Gittiğin günü, güneşi, çiçekleri, hayatı ve tüm güzellikleri hayal ediyorum. Seni hayal ediyorum... O günkü gibi bekliyorum hala. Hayatı getireceksin bana. Çiçekler yeniden açacak, bahar gelecek Trabzon’a... Ağaçlar yeşerdikçe kalbim kanatlanacak. Yaşam gelecek vücuduma... Gözlerimi ölüme açtığımdan beri otobüs camına yaslanmış saçların dolaşır anılarımın girdabında... Beni de alır içine, bırakmaz saatlerce... Bazen ağlarım, bazen yazarım. Ama hep, hep seni düşünürüm...
Ben yazarsam, sevgi kadar yazarım... Su gibi yazarım... Sensizliği yazarım... Yalnızlığa ağlarım... Sevme, kaybedersin demiştin... Ama ben sevgi mahkumuyum, kaybetmeye mahkum... Öyle ihtiyacım var ki sana... Bilemezsin... Yağmur altında bir nefes sigara gibisin...
Gözlerimde yaş oldu aşk
Saçlarında çiçek açtı sonra
Ellerinde umut oldu aşk
Sözlerinle hüzün oldu sonra
Þimdi benim adım hasret
Gözlerim yalnızlığı haykırır dünyaya
Sözlerim hep dert doluysa
Öfke değil isyan bu varlığıma
Öyle bağlanmışım ki varlığına
Yokluğuna isyan bu
Kalbime isyanım bu
Aşkıma isyanım...
Yalnızlığım aşkı doğurdu
Aşkım da yalnızlığı
Tüm dertlerden daha öte
Sensizliği tadıyorum şimdi
Seni sevmek mi güzel bilmiyorum
Bildiğim tek şey seni seviyorum...
16.02.2004
Yabancı ellere doğdum ben...
Yabancı bir ülkede, yabancı bir şehre açtım gözlerimi... Burada ağaçların yeşili yok. Yağmurdan sonra kokan toprak değil, sevgi yok insanların gözlerinde. O yaşlar bile gerçek değil. Umutlarım dalgalı denizde bir sandal... Yalandan yapılmış bir bankta oturuyorum, arkamda yalan yeşili bir ağaç, hafif hafif de yağmur yağıyor, usul usul, yalan yalan...
Zamansızım ben...
Gelir geçer insanlar önümden. Kimseler fark etmez gözlerimi. Oysa bir bilseler neler görürüm ben... Gözlerimi karanlığa açtığımdan beri, yoklukta gizlenenleri gördüğümden beri otururum bu bankta, kimse bilmez beni... Yağmur yağar usuldan, hafif hafif, yalan yalan... Her gün biraz daha ölürüm ben...
Follow me on Twitter